Siz hiç gidiş dönüş 145 tlye yurt dışına uçtunuz mu? Ben uçtum hem de bizden ne vize ne pasaport isteyen çipli (yeni) kimlik kartıyla gidilebilecek en kolay ülkelerden birine Ukrayna’ya. İlk yurtdışı deneyimi için de biçilmiş kaftan Kiev. Hem maliyet olarak sizi zorlamayacak hem farklı bir kültür tanıyabileceğiniz benim 18 ülkeden sonra gidip 19.ülkem yaptığım başkent. Gelin bu kadar ucuza, sadece hafta sonu için işyerinden hiçbir izin gerektirmeden gidebileceğiniz hafta sonu kaçamağı Kiev notlarına bir göz atalım
Geldik yazının can alıcı noktasına. Gidicez tamam da ne görücez biz bu Kiev’de. Şöyle söyliyim bol bol katedral göreceksiniz, park bahçe görüceksiniz, kıpkırmızı burunlar, çeşit çeşit kürkler, ciddi güzel kızlar, ya bunlar donmuyo mu dedirten kıyafetli insanlar görüceksiniz ve donucaksınız. Tabi eğer bizim gibi kış ayında gidiyorsanız.

Kiev’ de sadece turistik yerleri gezecekseniz toplu taşıma kullanmanıza gerek yok. Tabi ki hepsini bir günde gezemezsiniz. Biz de gezilecek yerleri birbirlerine yakınlıklarına göre 2 ‘ye ayırdık. İlk gün Özgürlük Meydanı ve çevresi, ikinci gün Kiliseler Kompleksi olarak belirledik. Gitmeden önce çevrimdışı internetsiz kullanabileceğiniz maps.me uygulaması üzerinden Kiev’in haritasını indirip gezeceğiniz yerleri işaretlediğinizde zaten size bir harita çıkarıyor ve işinizi fazlasıyla kolaylaştırıyor. Tek yapmanız gereken kaydettiğiniz yerin üzerine basıp başlat demek ve yol tarifine uymak. Bir sonraki durağınızı ise haritaya bakıp rahatlıkla görebilirsiniz. Biz önce hostele gidip eşyalarımızı bıraktıktan sonra gezmeye başladığımız için konum olarak hostelin konumuna göre bir rota belirledik. Şimdi kendi gezdiğimiz sırayla ilk gün gezdiğimiz yerlere bakalım.


1.GÜN :

Golden Gate

Golden Gate:
Kiev’de merkez metro istasyonlarından biri de Zoloti Vorota. Metronun içi adeta bir sanat eseri. Biz de hostelimize ulaşmak için bu metro istasyonunda indik. İstasyonun bir çok çıkış kapısı var. Golden Gate de bu çıkışlardan birinde, levhaları takip ederek bu çıkıştan çıktığınızda tam karşınızda yer alıyor. Bu kapı; 1017-1024 yılları arasında Prens Yaroslav Mudri tarafından Peçenekler zaferi sonrasında Bizans mimarisi esas alınarak, şehrin giriş kapısı ve kilise olarak sur şeklinde yaptırılmış.


Zoloti Vorota
St.Andrews Kilisesi

St. Andrews Kilisesi: Bu kilise; 1747–1754 yılları arasında mimar Bartolomeo Rastrelli tarafından beş kubbeli ve haç şeklinde Barok tarzda yapılan, içerisinde 18. yy’dan kalma çeşitli resimler görebileceğiniz bir kilise. Kilisenin terasından ise Kiev manzarasını görebilirsiniz.


 Andriyivsky Yokuşu: En turistik noktalardan birisi bu yokuş. Yokuş sonunda St. Andrews kilisesine ulaşıyorsunuz. Yokuş üzerinde çeşitli cafeler ve hediyelik eşya dükkanları var. Bu yokuş; üst şehir ile halkın yaşadığı alt şehri birbirine bağlıyor. Hafta sonları bölgede yaşayan ressamlar tarafından tezgâhlar kuruluyor ve tablolar satılıyor. Hediyelik matruşka, magnet gibi eşyaları bu yokuştan alabilirsiniz. Biz orta boy bir matruşkaya 200 grivna ödemiştik.

Vozdvizhenka Caddesi

Vozdvizhenka Caddesi:  Kiev’in mimari yapısını görmek ve fotojenik fotoğraflar çekilmek için gayet uygun bir cadde burası. Yokuştan aşağı indiğinizde sol tarafta kalıyor.


Podil: Aslında Kiev’ de bir bölge adı Podol ya da diğer adıyla Podil. Yokuştan aşağı inip biraz yürüdüğünüz zaman eski yapılar göreceksiniz, buradaki yerleşim orijinal halini koruduğu için turistler tarafından oldukça uğrak bir yer.


Square of Contracts (Kontraktova Meydanı): Paris’ten getirilen 43 metrelik dönme dolap, Ukrayna’daki en yüksek dönme dolap görülmeye değer. Yine yokuşun aşağısında Podil bölgesinde.


St. Michael’s Golden-Domed Monestery (Altın Kubbeli Mikhailovskaya Manastırı): Bu manastır; 1108 yılında Prens Yaroslav’ın torunu tarafından yaptırılmış, manastırın girişi ücretsiz.

St. Volodymyr's Katedrali

St. Volodymyr's Cathedral:  Adını Hristiyanlığı Slav diyarına getiren Kinyas Vladimir' den almış. Büyüleyici mozaikler ve fresklere sahip, aynı zamanda Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin de merkezi konumunda olan tarihi bir din merkezi. Giriş ücretli.
Taras Shevchenka: Ulusal Opera Binası. Şehrin merkezinde ve içinde kırmızı üniversite var. Eğer opera ya da bale izlemek isterseniz https://www.opera.com.ua/en sitesinde biletler oldukça uygun.
Ve ilk gün böylelikle sona erdi. Opera biletlerine baktığımızda çok da beğendiğimiz bir gösteriye rastlamadığımız için bilet almadık. Hostelimize gidip dinlendik.

2.GÜN:

          
  Güzel bir kahvaltının ardından metro ile Arsenalna istasyonunda indik. 15-20 dakikalık yürüme mesafesindeki Pecherska Lavra yani Mağaralar Manastırı ‘na bu istasyondan kalkan 24 numaralı otobüsle de yürüyerek de ulaşabilirsiniz. Biz yürümeyi tercih ettik çok da zorlanmadığımız gibi kompleksi uzaktan görebilme ve fotoğraflayabilme fırsatı bulduk.
Arsenalna Metro Durağı: Bu durak Avrupa’nın en derin metro durağı ve derinliği neredeyse 100 metre. Merdivenlerde fotoğraf ve video çekerken dikkatli olmakta fayda var ben neredeyse düşüyordum, düşseydim sonu facia olurdu

Pecherska Lavra: Burası; Dinyeper Nehri’nin kıyısında ve 28 hektarlık bir arazi üzerine kurulmuş çok büyük bir kompleks. Haritada da görüleceği gibi üst ve alt Lavra olmak üzere ikiye ayrılıyor, tepeler üzerine inşa edilmiş, Rusya’daki ilk Ortodoks manastırı. 6 tanesi Far Mağaralarında yani yerin altında olmak üzere toplamda 30 kadar kiliseye sahip. Ortodoks inancında hacı olabilmek için buradaki 1000 yıllık mağaralarda ibadet yapmak şart. Dar koridorlardan oluşan mağara kiliselerinin içinde cam tabutlar ve içerisinde ölmüş birçok keşiş, vaiz ve Hıristiyan din adamının mumyaları bulunuyor, hacı adayları onları öpüyor ve yer altındaki mağara kiliselerde ayin yapıyorlar. Sanırım böylece hacı oluyorlar. Fotoğraf ve kamera yasak. Her taraf hacı adayları ve papazlarla dolu. Kiliselere girerken erkek ya da kadın ayırt edilmeden açık yerlerinizi kapatacak şal almanız gerekiyor. Mağaraların içinde bir aydınlatma sistemi yok, girişte verilen mumlar ile karanlık koridorları aydınlatarak gezebiliyorsunuz, mumsuz önünüzü görmeniz imkânsız. Biz açıkçası ortamdan çok etkilenmiştik. Kapalı alan korkusu olanlar kesinlikle girmemeli.


Burası açık bir alan olduğu için kiliseleri ücretsiz gezebilirsiniz. En az 3 saatinizi ayırmanız gereken büyük bir kompleks olduğunu unutmayın. Komplekse giriş 35 grivna.



Manastırdaki en büyük bina The Assumption Cathedral’i. The Cathedral of the Dormition olarak da biliniyor.

2.Dünya Savaşı Müzesi:


Kiliseler kompleksini gezdikten sonra hemen yanında açık ve kapalı bölümleri bulunan bu müzeyi gezebilirsiniz. Bu müzede düşürülmüş Alman uçağı, füzeler, arabalar, kayıklar, tabancalar, tüfekler, bombalar, günlükler, fotoğraflar, giyotin makinesi, insan yağından yapılmış sabun, insan derisinden yapılmış eldiven, kemik öğütme makinası, ölen kadınların saçlarından yapılan yastıklar görebilirsiniz. Müzeye giriş 30 grivna. Açık kısmının bir bölümü ise ücretsiz. Açık kısmında Sovyetlere ait uçakları, tankları, arabaları, denizaltıları, tekneleri, kamyonları, füzeleri, helikopterleri görebilirsiniz.
Mother Motherland (Ana Vatan Heykeli): 

 Savaş Müzesi’nin hemen yan tarafında hatta iç içe bulunan, en üst noktası 102 metre olan, 560 ton ağırlığında, sağ elinde 16 metre uzunluğunda ve 9 ton ağırlığında bir kılıç, sol elinde ise Sovyet amblemi olan bir kalkan bulunan ve 1981 yılında tamamlanarak buraya konulmuş olan Mother Motherland yani Vatan Ana Heykeli’ni de ziyaret edebilirsiniz. Pek de bir aksiyonu olmasa da oraya kadar gitmişken bir görün derim. Zamanınız yoksa hiç değmez.
Burada bizim 2.günümüz de bitti ve havaalanına doğru yola çıktık. Havaalanına dönüşümüzü Kharkivska metro istasyonundan kalkan Skybus’lar ile yaptık, bu sefer dolmuş şoförlerine kanmadık ve 60 grivna’ya havaalanına ulaştık.
Bizim gezemediğimiz ama eğer bir gününüz daha varsa uğrayabileceğiniz yerlerin listesini de aşağıya yazıyorum.
     Maydan Nezaleznosti
    Mariyinsky Park - Mariyinsky Sarayı (Arsenalna metro istasyonu yakınında)
    Füniküler
   Museum of Folk Architecture and Life of Ukraine
   Hydropark
   Botanik bahçesi, Hayvanat Bahçesi
    Ekmek müzesi
    Kiev Sirki
   Ulusal Çernobil Müzesi
   Saint Sophia’s Cathedral

Kiev macerama dair anlatacaklarım da burada sona eriyor. Yorgun, üşümüş, ertesi gün mesai olduğu düşüncesiyle daha da kahrolmuş bir halde kürkçü dükkanına geri dönüş yapıyoruz. Yine de yeni bir yer keşfetmiş olmanın, yeni bir kültür tanımış olmanın verdiği mutlulukla seyahatimizi sonlandırıyoruz. Yeni seyahatleri takip etmek, seyahatlerde fotoğrafladığım manzaraları görmek için beni instagramdan takip etmeyi unutmayın @seyyahperest1